12 Şubat 2011 Cumartesi

filistin


14 kasım '10

bu aralar kendimi sevmiyorum niye bilmiyorum. olmadığım bir bene dönüştüm sanki çok yüzeyselleştim hep böyleydim de haberim mi yok?
islam coğrafyasını o kadar boşladım ki filistin için birşeler yapmayalı o kadar uzun zaman oldu ki adını ağzıma almaya çekiniyorum, utanıyorum ve diğerlerinin
içtenlikle ne zaman dua ettim onu bile bilmiyorum. tek yaptığım vakit namazlarından sonra "tüm müslümanları da...." bu kadar. sadece boykota devam edebiliyorum o da yaşam standartlarımı ona göre şekillendirebildiğim için

bomboş biri oldum. hiç olmak istemediğim biri haline dönüşmeye başladım, kaçınılmaz son muydu bu bilmiyorum. kendimi bişey mi sanıyorum bilmiyorum ama mayam sadece buna müsait değil, inkar politikası mı hayır gerçekten bu değil bu kadar olmamalı
biliyorum bunu çünkü "bir şey" olabildiğim zamanlar oldu. çok da dolu geçti sonra çok hata yaptığımı farkettim, hata yapmaktan vazgeçtim şimdi hiç bir şey yapmaz duruma geldim.
ölmekten korkup yaşamaktan vazgeçtm sanırım.

bi zamanlar şöyle birşey soruyordum insanlara. Allah rızasında esas nedir? daha çok sevap mı daha az günah mı? kimse ne sorduğumu anlamıyodu matematiksel bişey değil bu diyolardı garip şeyler anlatmaya başlıyorlardı, niyetten bahsediyorlardı. aradan 4 yıl geçti ben cevabımı buldum sanırım.

ahh filistin
o her zaman içimde ince, derin bir sızı, bana hep bir suçluluk duygusu veriyor, ne zaman biri filistin dese yerin dibine giriyorum. ben ümmet olabilmeyi filistin için birlik olabildiğimizde başarabileceğimizi sanıyorum, ve ben filistini bıraktıkça ümmetten koptuğumu sanıyorum. birkaç yıldır filistini bıraktım ve ben kendime karşı nefrete yakın bir sevgisizlik oluşmaya başladı

 ve bu da unutmamak için


"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.
Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum...
Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."
Eylül 2003

ŞEHİD Şeyh Ahmed Yasin

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...